Kırmızı Anahtar
Bizi ya duygularımız ya mantığımız ya da üçüncü bir yol olan travmalarımız yani korkularımız yönetiyor. Duygularımız ile mantığımız bir arada olduğundan ancak, doğru kararlar verebiliyoruz. Aşk diye travmalarımıza, mantık diye çıkar ilişkilerimize sarıldık sonra hem aşka hem de mantığa küstük. Mantığımızı ve duygularımızı yeniden keşfederek, sorgulayarak ve hissederek tanışmak için “Kırmızı Anahtar” adlı kitap yazıldı.
Kırmızı Anahtar’ı iki taraftan okuyabilirsiniz. Bir tarafta Anahtar (Mantığı), diğer taraf ise Kırmızı (Aşkı) anlatmakta.
Kitabın, “Kırmızı” tarafından başlayan yazılar; yüreğin nefesine, kitabın “Anahtar” tarafından başlayan yazılar ise aklın sesine ayrıldı. Akıl ve yürek; kitabın iki farklı ucundan başladı kendini anlatmaya. Akıl kendini anlattıkça ne kadar eski olduğunu, yürek sevdasını aradıkça ne kadar yalnız ve korkak olduğunu gördü. Her neden bir haykırmayı, her ses kendine “Merhaba” demeyi öğretiyordu. Duygular ve düşünceler boş sayfalarda adeta dans ediyordu. Akıl ve yürek kendilerini anlatmaya başladıklarında özlerine ne kadar uzak olduklarını fark ettiler. Akıl biliminden, yürek sevdadan uzaktı. Her ikisi de kendilerini var eden olgulardan yoksun yaşıyordu. Akıl bilime ulaşmak için çakıl taşlarına(korkulara), yürek sevdaya ulaşmak için duyguların en işveli olanına (şehvete) yakınlaşmıştı. Vardıkları yerde kendilerini bulmaya çalışan bu iki olgu nereden geldiklerini unutup çakıl taşlarında ve şehvette bulduklarıyla kendini tanımaya çalışıyorlardı. Bu arayış ve yanılsama on binlerce yıldır sürüyor. On binlerce yıldır insanlar aşka kavuşacağım diye korkuyla ördükleri benliklerin arasında kaybolup cahillerin fetvalarında can veriyor. Yani kimi sevda diyerek çocukluğuna sarıldı kimi bilim diyerek çocukluğundan kaçtı. Ne keramet taşta saklı idi ne de aşkın adı şehvetti. Her ikisi de (Akıl ve Aşk) anlamsız ve manasız bu tanımlamalardan uzaklaştıkça as olan kendilerini bulmaya başlıyordu. Akıl, yürekte kişisel gelişimini tamamladı, yürek ise akılda huzuru buldu.
İşte böyle başladı bu kitabın hikayesi.
Her düşünce bir tohum gibidir. Tohum kadar toprak çok önemlidir. Çünkü tohuma can veren o değerli topraklardır. Bu duygu ve düşüncelerimin sizin bereketli topraklarınızda kocaman birer çam ağacı olması umuduyla.