Yalnızlığın Beş Sesi

Bir zamanlar, dünyanın ötesinde, tüm filozofların, yazarların ve mitolojik varlıkların buluştuğu bir diyar vardı. Bu diyarın adı Ebedi Düşünceler Diyarı idi. Bir gün, bu diyarın en bilge beş sakini bir araya geldi ve yalnızlık üzerine konuşmaya başladılar. Bu bilge kişiler: Jean-Paul Sartre, Karl Marx, Fyodor Dostoyevski, Franz Kafka ve Hades’ti.

Jean-Paul Sartre: Yalnızlık ve Varoluş

Sartre, derin düşüncelere dalmış halde başladı konuşmaya:

“Yalnızlık, insanın kaçınılmaz kaderidir. Her birey, varoluşunu anlamlandırmaya çalışırken bu yalnızlığı deneyimler. ‘Varlık ve Hiçlik’ kitabımda belirttiğim gibi, özgürlüğümüz, aynı zamanda yalnızlığımızın kaynağıdır. İnsan, kendi seçimleriyle dünyada yer edinir, ancak bu süreçte yalnızdır. Diğerleriyle olan ilişkilerimiz bile, aslında bizi kendi içsel yalnızlığımıza geri döndürür.”

Karl Marx: Yalnızlık ve Yabancılaşma

Marx, Sartre’ın sözlerini dinledikten sonra düşündü ve ekledi:

“Katılıyorum Sartre, ancak yalnızlığın kökleri aynı zamanda toplumsal yapıdadır. Kapitalist sistem, insanları emeklerinden, üretimlerinden ve birbirlerinden yabancılaştırır. Yabancılaşmış bireyler, kendi yaratımlarından bile uzaklaştıklarında derin bir yalnızlık hissi yaşarlar. Bu yalnızlık, sadece bireysel değil, toplumsal bir sorundur.”

Fyodor Dostoyevski: Yalnızlık ve İnsan Doğası

Dostoyevski, onların sözlerini dinlerken iç çekti ve konuşmaya başladı:

“Yalnızlık, insan ruhunun derinliklerinde yatan bir gerçektir. ‘Suç ve Ceza’ ve ‘Karamazov Kardeşler’ gibi eserlerimde, insanın içsel çatışmalarını ve yalnızlığını betimlemeye çalıştım. Raskolnikov’un suçluluk duygusu ve Ivan Karamazov’un Tanrı ile hesaplaşması, insanların içsel yalnızlıklarını nasıl derinden hissettiklerini gösterir. Yalnızlık, insanın kendi varlığını sorgulama sürecidir.”

Franz Kafka: Yalnızlık ve Varoluşsal Korku

Kafka, sessizce dinledikten sonra hüzünlü bir ifadeyle konuştu:

“Benim için yalnızlık, varoluşsal bir korkudur. ‘Dava’ ve ‘Dönüşüm’ gibi eserlerimde, bireylerin toplumsal yapılar içinde nasıl kaybolduklarını ve yabancılaştıklarını anlattım. Gregor Samsa’nın bir böceğe dönüşmesi, bireyin toplum içinde yaşadığı yalnızlık ve anlamsızlık duygusunu simgeler. Yalnızlık, kaçınılmaz bir varoluşsal deneyimdir.”

 

Hades: Yalnızlık ve Sonsuzluk

Hades, yer altı dünyasının derinliklerinden gelen bir sesle konuşmaya başladı:

“Ben, yer altı dünyasının hükümdarı olarak, yalnızlığın en derin ve karanlık yüzüyle her gün karşılaşıyorum. Ölülerin dünyasında hüküm sürerken, yalnızlık benim için sonsuzluğun bir parçasıdır. İnsanlar, ölümlerinde bile yalnızdırlar ve bu yalnızlık, onları kendileriyle yüzleşmeye zorlar. Yalnızlık, ruhun derinliklerinde yankılanan bir sessizliktir.”

Bu beş bilge, yalnızlık üzerine derin düşüncelerini paylaştıktan sonra, her biri kendi yoluna devam edecekti ki  biri daha  gelir masaya. Masadaki kimse tanımıyordu bu gelen esrarengiz kişiyi.   Başka bir masadan bir sandalye çekip oturdu. Masadaki 5 kişiye bakıp şunları söyledi:

Sizleri dinliyorum gözlerim kapalı ama yüreğim sizlerin anılarıyla dolu. Sözleriniz, yapıtlarınız ve isimleriniz tüm insanlığı aydınlatan, titreten büyük bir güneş gibi ama kendi dünyanızın karanlığını  bir türlü aydınlatamıyor. Süslü kelimeleri artık bir kenara bırakma vakti…

Değerli Sarte, sen o ne çok sevdiğin evim dediğin Paris’in sokaklarında yürürken yüzünde belli belirsiz bir tebessümle kafanda sürekli dönen düşüncelerinden dolayı yalnız değil miydin? Bir gün, Montparnasse’daki küçük bir kafede otururken, varoluşun anlamını sorgulamıştın. Hayatının anlamı dediğin Simone de Beauvoir ile olan ilişkisinde bile tam anlamıyla anlaşılmadığını hissetmiyor muydun? O “duvar” aslında  iç dünyanda kaldırmak için çabaladığın her defasında bir parça yontuğun geçmişin değil mi?

Değerli Marx, Londra’da sürgünde yaşarken, kapitalizmin adaletsizlikleriyle savaşmaya ne kadarda kararlıydın. Ancak bu mücadele, seni ailenden ve sevdiklerinden adım adım uzaklaştırmadı mı?  Seni sevdiği için babasının tüm zenginliğini bırakıp sana gelen eşin Jenny von Westphalen duygusal olarak yalnız bırakman.  7 çocuğunun 4’nü yetişkinliğe gelmeden yoksulluktan dolayı kaybetmenin verdiği acı o kadar derine işlemişti ki yazdığın her yazı da sosyal adalet ve eşitlik mücadelesini işlemeye başlamıştın. Londra’daki kütüphanede saatlerce çalışırken, yalnızlığın soğuk nefesini ensende hissetmiştin “Das Kapital”i yazarken, emekçilerin yabancılaşmasını anlatırken, aslında kendi yabancılaşmanı da dile getirmiyor muydun?

Değerli Dostoyevski, Rusya’nın soğuk kış gecelerinde, kumar borçları ve aile sorunlarıyla boğuştuğunda kendi yalnızlığını mezar yapıp içine her defasında gönüllü girmiyor muydun? “Suç ve Ceza”yı yazarken, Raskolnikov’un içsel çatışmalarını ve yalnızlığını anlatırken bu karakterin ruhunda, kendi hayal kırıklıklarını ve yalnızlığını da bulmuyor muydun? St. Petersburg’un karanlık sokaklarında yürürken, tanrıya ve insan olan inancını büyütürken o karanlık kadar kendini yalnız hissetmiyor muydun?

Değerli Kafka, Prag’ın kasvetli atmosferinde, ailenle yaşadığın evde kendini sürekli izole hissetmiyor muydun? “Dönüşüm”ü yazarken, Gregor Samsa’nın bir böceğe dönüşmesiyle kendi yabancılaşmasını ve hayal kırıklıklarını simgelemiyor muydun? Seni sana mektuplarınla anlatayım. Baban Hermann Kafka’ya yazdığın şu cümle aslında ne kadar yalnızlığın girdabındaki bir serçe misali olduğunu anlatmıyor mu? “Seninle olan ilişkimde, her zaman bir uçurumun kenarında durduğumu hissettim. Senin beklentilerin ve taleplerin, beni sürekli olarak bu uçurumun içine çekti.”

Platonik aşkların kahramanı. Hatırlar mısın Milena’ya yazdığın bu mektubu? “Milena, seninle konuşmak hayatı bir an için bile olsa katlanılabilir kılıyor. Ancak her konuşma, aynı zamanda bana yalnızlığımı hatırlatıyor.

Ve değerli Hades,

Sen ki yer altı dünyasının hükümdarı, herkesin korktuğu büyük Hades, Ölülerin diyarında sonsuz ruhlarla konuştuğunda her defasında pişmanlıkları dinlediğinde hissettiğin şey kendi yalnızlığın değil miydi? Demeter’in kızı Persephone’yi kaçırdığında bir nebze de olsa  toprağın altında yalnızlığını aşk ile kapatacağını düşünürken sevdiğinin özgürlüğüne ve ailesine olan sevgisinden dolayı  yalnızca yılın 6 ayı seninle kalması senin aşkı ölüler diyarındaki bir ruha benzetmenden başka bir şey değil miydi?

Masada büyük bir sessizlik oldu. Bu gelen yabancıydı ama bildikleri ile aslında kendilerinden daha yerliydi. Masadaki sessizlik o kadar büyüdü ki bu 5 büyük bilge bu sessiz çığlık karşısında yalnızlıklarını daha fazla taşıyamadılar ve her biri masaya gelen yabancıya selam vererek masadan sessizce kalktılar.